Sitede ara


Bilim-Dünya-Evren

Yağmur sonrası lezzeti: Kuzu göbeği( höbelen mantarı= Kümah)

www.biyolojigunlugu.com/?p=4523&preview=true#c3

 

Bir meyveye uzanan yolculuk: NAR

www.biyolojigunlugu.com/bir-meyveye-uzanan-yolculuk#p9

 

Kahvenin ilginç öyküsü

www.biyolojigunlugu.com/kahvenin-ilginc-oykusu

 

60 Yıl Sonra Çiçek Açtı

 

Demir ağacının asıl kökeni, İran'ın kuzeyi. Ancak bu nadide ağaca gönül veren bir Çinli, 60 yıl aradan sonra, özenli bir bakımla 2 ağacın çiçek açmasını sağladı.

Çin'de 60 yıl aradan sonra çiçek açan demir ağaçları, meraklılarını sevindirdi.

Demir ağacının asıl kökeni İran'ın kuzeyi. Ancak bu nadide ağaca gönül veren bir Çinli, 60 yıl aradan sonra, özenli bir bakımla 2 ağacın çiçek açmasını sağladı.

Sertliği dolayısıyla "demir ağacı" olarak adlandırılan ağaç, canlı olduğu sürece nadiren ikinci kez çiçek açıyor.

Meraklıları, bu ender rastlanan çiçekleri görebilmek için, akın akın serayı ziyaret ediyor.(habercb)

 


3 bin yılda bir açan Udumbara çiçeği Elazığ'da görüntülendi

 

AVATAR filminde mutluluğu yakalayanların üzerine konan ve 3 bin yılda açan Udumbara çiçeği Elazığ’da görüntülendi. Budizmin efsanelerinde yer alan dünyanın en nadir görülen çiçeği olan Udumbara’yı doğafotoğrafları çeken ilköğretim okulu öğretmeni Mustafa Canbay Baskil ilçesinde görüntüledi.

Elazığ’ın Baskil ilçesi Kuşsarayı kırsal kesiminde doğa fotoğrafları çeken ilköğretim okulu öğretmeni Mustafa Canbay gördüğü Udumbara çiçeğini fotoğrafladı. Canbay basından takip etiği kadarıyla bildiği udumbara çiçeğini gördüğünde önce şaşırdığını sonra fotoğrafladığını belirterek, "Arkadaşlarla doğa fotoğrafları çekmeye gittiğimiz Kuşsarayı kırsalında bir dere içersinde fotoğraf çekerken Kekik dalında Udumbara çiçeğini gördüm, Basından da takip ettiğim kadarıyla udumbara çiçeği üç bin yılda bir açtığıydı ve fotoğraflamaya başladım" dedi. 3 bin yılda bir açan Udumbara adlı çiçek, Avatar filminde mutluluğu yakalayanların üzerine konan bir figür olarak kullanılmıştı. Avatar filminden sonra yeniden gündeme gelen çiçekle ilgili yeni bir iddia ortaya atıldı. Dünyada şimdiye kadar sadece 15 tane tespit edilen çiçeğin yeniden filiz verdiği belirtildi.08.10.2011

 

 

 

Tefenni'de yeni bir bitki türü bulundu.

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hasan Genç, Burdur'un Tefenni ilçesinde baklagiller familyasına ait olduğu belirtilen yeni bir bitki türü keşfederek, bitkinin adını ''Lathyrus Tefennicus'' koydu.

Yrd. Doç. Dr. Genç, yaptığı açıklamada, 2009 yılında Tefenni ilçesine bağlı Bezirgan Yaylası'nda araştırmalar yaptığı sırada yeni bir bitki türüne rastladığını ve bu bitki türü üzerinde araştırmalarını yoğunlaştırdığını söyledi.

Bitkinin sadece bu yöreye ait olduğunu tespit edince ismini, ''Lathyrus Tefennicus'' koyduğunu anlatan Genç, ''Bitkinin ismini ve türünün tescili için gerekli çalışmaları yaptım ve onayı için yaklaşık üç yıl bekledim. Bitkinin, geçen ay Çin'de yayınlanan ve uluslararası nitelikte olan 'Journal of Systematics and Evolution' adlı dergide yer almasıyla, 'Lathyrus Tefennicus' ismi literatüre geçti'' dedi.

Bitkinin çam ağaçlarının açıklığında yetiştiğine dikkati çeken Genç, baklagiller familyasından olduğu belirlenen Lathyrus Tefennicus'un, Türkiye'de yetişen 74 türü olduğunu kaydetti.

Önceki çalışmalarında da çeşitli bitki türleri keşfettiğine değinen Genç, ''Yeni bir bitkiyi keşfetmekle gurur duyuyorum. Bitkinin ismini Tefenni olarak literatüre geçirmek güzel oldu. Tefenni'ye ve ülkemize hayırlı olsun'' diye konuştu.( 03.10.2011)

 

İki yeni bitki türü keşfedildi!

 Adıyaman ve çevresi biyolojik zenginlik itibariyle azımsanamayacak bir potansiyele sahip. Adıyaman Üniversitesi'nden araştırmacılar, bölgede uzun süredir çalışmalarını sürdürüyor. Çalışmalar olumlu sonuç verdi. Kahta ve Besni ilçelerinde 2 yeni bitki türü bulundu.

 

Kahta Meslek Yüksek Okulu Müdürü Ahmet Zafer Tel,  "Fritallaria cinsine ait bir tür. Nemrut Dağ'ında bulduk ve yeni olduğunu tahmin ediyoruz. Yayın aşamasında bu. Çalışmamız bitmiş değil. Bunun yanında bir de Besni'de bir türümüz var. Şu an kesin değil ama her ikisinin dünya için yeni tür olduğunu tahmin ediyoruz." şeklinde açıklamada bulundu.
 

Bulunan bitkilerin biri, 'küçük ağlayan gelin veya ters lale' adlı bitki ailesine ait. İkinci bitki ise yörede ender bulunan 'dağ sümbülü' ailesine ait yeni bir tür. Bitkilerin, bilimsel literütüre girmesi bekleniyor.(03.10.2011)

 

 

 

Radyasyon Nedir, Ne Anlama Gelir? Radyasyonun Çeşitleri ve Zararları Nelerdir? Radyasyondan Nasıl Korunulur?

 

Japonya’da meydana gelen deprem sonucu binlerce insan hayatını kaybetti. Bu Japonya için büyük bir kayıp gerçekten. Ama meydana gelen depremin sonuçları bununlada kalmadı. Tsunami ile meydana gelen yıkımlar sonucu maalesef bütün insanlık için endişeli anlar başladı, çünkü deprem bölgesindeki bazı nükleer santraller hasar gördü ve patlamak üzere. Fukuşima nükleer santralinin reaktörlerinden radyoaktif sızıntının başlaması sadece Japonya’yı değil tüm dünyayı endişelendiriyor. Radyasyonu yakından tanımanın ve zararlarını hatırlamanın tam vakti. Bu yazımızda radyasyon ve nükleer enerji hakkında birçok bilgiyi bulacaksınız, lütfen dikkatle okuyunuz.

 

 

 

 

 

Hepimizin bildiği gibi maddenin yapı taşı atomdur. Atom ise proton ve nötronlardan oluşan bir çekirdek ve çekirdeğin etrafında dönen elektronlardan oluşmaktadır. Eğer herhangi bir maddenin atom çekirdeğindeki nötronların sayısı proton sayısından fazla ise çekirdekte kararsızlık oluşur ve fazla nötronlar parçalanır. Bu parçalanma sırasında ortaya alfa, beta, gama adı verilen ve çıplak gözle görülmeyen ışınlar çıkar. Bu ışınlara “radyasyon” denir.

 

Malesef günümüzde doğal olarak ya da teknolojik gelişmeler sonucu üretilen bir çok cihaz radyasyon yaymaktadır. Radyasyon yayan bu maddelere ise radyoaktif madde denir. Biz hiç farkında olmadan organlarımız, dokularımız sürekli olarak radyasyonla etkileşime girmektedir. Bu etkileşim bazen gözle görülür durumlarda olurken bazen de hiç haberemiz olmadan vücudumuzu etkilemektedir.

 

Radyasyon, dalga, parçacık veya foton olarak adlandırılan enerji paketleri ile yayılan enerjidir ve daima doğada var olan, birlikte yaşadığımız bir olgudur. Radyo ve televizyon iletişimini olanaklı kılan radyodalgaları, endüstride kullanılan x-ışınları ve güneş ışınları günlük hayatımızda alışkın olduğumuz radyasyon çeşitleridir.

 

Radyasyon ilk çağlardan beri vardır ancak insanlığın radyasyonu keşfetmesi 1896′da Fransız fizikçi Henri Becquerel’ın uranyum tuzunun ışınlar yaydığını farketmesiyle gerçekleşmiştir. Teknolojinin ve sanayinin gelişmesiyle de uranyum elementi kullanılmaya başlanmış ve radyasyonun etkileri giderek artmıştır.

 

Radyasyon Çeşitleri Nelerdir?

 

A.İyonlaştırıcı Radyasyon: Girdiği ortama iyonları ayrıştıran radyasyonlara denir. İki tip iyonlaştırıcı radyasyon vardır;

 

  1. Elektromanyetik radyasyonlar: Gama (Y) ve X ışınları elektromanyetik radyasyonlardır. Bunlar yüksek frekanslı görünen ışık ve radyo dalgaları gibi elektromanyetik dalgalardır ve dalga boyları çok küçük olmasına rağmen enerjileri yüksektir.

    1. Gama (Y) Işınları: Manyetik alanda sapmadıkları için belirli bir elektrikle yüklü değillerdir. Gama ışınları elektromanyetik dalgalardan meydana gelmiştir. Radyoaktif bozunmalar ya da nükleer reaksiyonlar sonucu oluşan kararsız atom çekirdeklerinden yayılan bir çeşit elektromanyetik ışınlardır.

    2. X Işınları: Hızlandırılmış yüksek atom numaralı elektronlar hedef seçilen atomların çekirdeklerine yaklaştıklarında, yavaşlamalar olur. Bu yavaşlamalar sonucu x ışınları oluşur.

  2. Parçacıklı Radyasyon:

    1. Alfa (α) Işınları: (+) yüklü parçacıklardan oluşur. Bu yöndeki çalışmalar alfa ışınlarının artı yüklü helyum çekirdeklerinden (He++) meydana geldiğini göstermiştir. Bir kağıt parçası veya cildimiz tarafından durdurulabilir.

    2. Beta (β) Işınları: (+) ve (-) elektrik yüklerinden meydana gelmişlerdir. İnce bir su,metal levha yada cam tabakası bu elektronları durdurmak için yeterlidir.

 

Alfa ve beta ışınları atomun çekirdeğinden kaynaklanan radyoaktif ışınlardır. Her iki ışın da belirli bir kütleye sahiptir. Alfa ve beta ışınları kütleleri ve elektriksel yüklerinden dolayı, X ve gama ışınlarına göre, maddelere daha az nüfuz ederler. Ancak, bu ışınların iyonlaştırıcı etkileri daha fazladır. Nötron ve proton ise kütleleri alfa ışınlarının dörtte biri kadar olan nükleer taneciklerdir. Çeşitli nükleer reaksiyonlar sırasında çekirdekten kopan nötron ve protonlar insan sağlığı için en tehlikeli radyasyonlardır. Özellikle nötron, elektrik yükü olmadığından çok büyük nüfuz etme özelliğine sahiptir. Radyoaktif ışınların insan vücuduna etkisi bu ışınların hareketleriyle ilgilidir.

 

Serbest Nötronlar: Bunlar radyasyonla oluşan yüksüz parçacıklardır.Bu nedenle her maddeye kolayca girebilirler.Bunların doğrudan iyonlaştırıcı özellikleri yoktur. Ancak bu serbest nötronların,girdikleri maddelerin nötronları ile etkileşimleri sonucu, α β γ ve x ışınları gibi ışınımlar oluştururlar. Bu ışınlar ise etkileşme sonucu girdiği maddenin atomundan koparak iyonlaşmayı gerçekleştirir.

 

B.İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyonlar:

 

  1. Optik Radyasyonlar: Ultraviyole ışınları: Asıl kaynağı güneştir. UV ışınları güneş tam doğarken bolca yayılmaktadır. UV ışınları beyaz elbise giyilerek engellenebilir. Bazen bu ışınlar kar veya kumdan yansıyarak kar ve güneş körlüğü yapabilir. UV’nin derine inmesi (giriciliği) az olduğu için büyük oranda deri ve gözleri etkilemektedir. Bu nedenle deri kanserlerinin %80’i UV ışınlarından kaynaklanmaktadır.

  2. EMR Nitelikli Radyasyonlar: Radyo dalgaları, mikrodalgalar, mobil ve cep telefonları, radyo FM ve TV vericileri, radarlar, trafolar, bilgisayarlar, akım taşıyan kablolar bu gruba girmektedirler.

 

Radyasyonun Zararları Nelerdir?

Yukarıda bahsettiğimiz iyonlaştırıcı radyasyon, hücrenin genetik materyali olan DNA’yı parçalayabilecek kadar enerji taşımakta ve DNA’nın parçalanmasıyla hücreler ölmektedir. Bunun sonucunda doğal olarak dokular zarar görür ve kansere yol açabilir.

 

Çevreye rastgele atılan radyoaktif maddeler insan, hayvan ve bitki sağlığına olumsuz etkiler yaparak çevreyi ve ekolojik dengeyi bozmaktadır. Ayrıca radyasyon canlıda genetik değişikliklere ya da vücutta kalıcı değişikliklere sebep olabilir. Radyasyonun etkileri cins, yaş ve organa göre değişmekle birlikte, çocuklar ve gelişme çağındaki gençlerde genellikle gözü etkileyerek görme bozukluğu, katarakt gibi rahatsızlıklara neden olmaktadır.

 

Radyasyonun etkileri zamanla ortaya çıkmaktadır. Geçmişte yapılan nükleer silah denemelerinden dolayı radyoaktif maddelerle yüklenmiş toz bulutları, atmosferin yüksek tabakalarına ve stratosfere yerleşerek, radyoaktif yağışlar halinde yavaş yavaş yeryüzüne inmekte ve çevrenin, özellikle yüzeysel suların kirlenmesine sebep olmaktadır.

 

Radyasyonun çevreye zararları sınır tanımaksızın yayılmakta ve kilometrelerce uzağa etki etmektedir. En basit örnekle ukraynadaki çernobil kazası sadece ukraynada oluşan bir kaza olarak kalmamış birçok bölgeyi etkiledeği gibi Karadeniz bölgesini de etkilemiştir.

 

Radyasyon Tehlikeli midir? Radyasyonun tehlikeleri nelerdir?

Biri iyonlaştırıcı, diğeri de iyonlaştırıcı olmayan radyasyon olmak üzere iki tür radyasyon vardır. Kızılötesi radyasyon; radyo dalgaları, cep telefonu ve mikrodalga fırın radyasyonları iyonlaştırıcı değildir ve kimyasal bağlar üzerine etkileri yoktur. Bunlar çok yoğun olduklarında dokularda ısınmaya yol açarlar. İyonlaştırıcı radyasyon ise kimyasal bağları etkilediği için çok zararlıdır ve kansere yol açabilir. X ışınları, gama ışınları ile alfa ve beta partikülleri bunlara örnektir. Fukuşima’daki sızıntıda gama veya X ışınları yayılması söz konusu değildir.

 

Radyasyon başkalarına geçer mi, bulaşır mı?

Radyasyona maruz kalanlar bunu başkalarına ve temas ettikleri yüzeylere bulaştırırlar. Mesela elbiselerine radyasyon bulaşan kişiler bunu oturduklara sandalye ve koltuklara veya sarıldıkları insanlara bulaştırırlar.

Radyasyon vücutlarının içinde olan kişiler ise bunu yakınlarında bulunan insanlara bulaştırabilirler. Kan, ter, idrar gibi vücut sıvılarında radyasyon bulunabilir. Bu tür sıvılarla temasla da radyasyon geçer.

 

Radyasyonun zararı nasıl ölçülür?

Radyasyon ölçüm birimi ‘sievert’tir; kısaca Sv olarak ifade edilir. Bunun binde biri ise milisievert olarak bilinir. Bir diğer birim de rem’dir. 1 sievert 100 rem’dir.

 

Hangi seviyeden sonra zararlıdır?

Bir insanın bir senede maruz kalacağı radyasyon miktarı 100 milisieverttir. Bu miktar yükseldikçe kanser riski de artar.

Toplam bin milisievert radyasyon alınması kanser riskini yüzde 5 nispetinde artırır. Bir defada bin milisievert radyasyon alınması radyasyon hastalığına sebep olur; kanda akyuvarlar azalır ama öldürücü değildir. 5 bin milisievert radyasyon alanların yüzde 50′si bir ay içinde ölür. Bir akciğer röntgeni 0,1 milisievert radyasyon alınmasına sebep olur. İnsanlar toprak ve kozmik ışınlardan senede 2 milisievert radyasyon alırlar.

 

Radyasyon en çok kimleri etkiler?

Radyasyon, hücreleri hızlı bölünen anne karnındaki bebekler ve küçük çocuklar için çok daha büyük tehlike oluşturur. Erken doğum, düşükler, doğumsal gelişim kusurları ve başta tiroit olmak üzere kemik kanserleri ve lösemiler çok sık görülür.

 

Japonya’daki sızıntıda hangi radyoaktif maddeler vardır?

Buradan esas olarak iyot-131 ve sezyum-137′nin sızmış olması söz konusudur.

 

Radyoaktif iyodun özellikleri nelerdir?

Radyoaktif iyot veya I-131 havadan ağırdır ve fazla rüzgâr yoksa çok uzaklara gidemez. I-131′in yarı ömrü (etkisinin yarı yarıya azalması için geçen süre) 8 gündür. Etkisi iki ay sonra iyice azalmış olur.

 

Radyasyona maruz kaldığımızı nasıl anlarız?

İnsanların vücutlarında, elbiselerinde, saç ve derilerinde ne miktarda radyasyon bulunduğu Geiger aletleri ile ölçülebilir. Radyasyon bulaşmış olanların kıyafetlerini değiştirmeleri, duş almaları gerekir. Radyasyonlu elbiseler zararlı atıklar olarak işlem görmelidir. Sodyum iyodür detektörleri ile de tiroit bezinde radyoaktif iyot tutulup tutulmadığı anlaşılabilir.

 

Hangi test yapılmalıyız?

Radyasyondan etkilendiği düşünülenlere yapılması gereken ilk test tam kan sayımıdır. İlk bulgu akyuvarların sayısındaki azalmadır.

 

Yol açtığı sağlık sorunları nelerdir?

Kısa zamanda (dakikalar içinde) yüksek miktarda radyasyona maruz kalanlarda Akut Radyasyon Sendromu (ARS) gelişir. Bu tablo radyasyon zehirlenmesi veya radyasyon hastalığı gibi isimlerle de bilinir.

Bu kişilerde maruz kalınan radyasyon dozunun miktarına göre birkaç dakikadan birkaç güne değişen sürelerde bulantı, kusma, ishal ve deride yaralar meydana gelir. Bunlar bir ara iyileşmiş gibi görünebilirler ama daha sonra iştahsızlık, halsizlik, ateş gibi belirtilerle tekrar hastalanırlar. İlk etkilenenler kemik iliğindeki hücrelerdir; bununla ilgili olarak iç kanamalar ve enfeksiyonlar ortaya çıkmaya başlar. Havale ve koma da görülebilir. Bu dönem birkaç saat ile birkaç ay arasında sürebilir ve ölümle sonuçlanır.

 

Radyasyon neden kansere yol açıyor?

Radyasyon hücrelerin DNA’sını etkiliyor; meydana gelen hasar DNA’nın kendini kopyalayamamasına yol açıyor. Hücre bölünmesi bozuluyor veya bölünürken hücre ölüme gidiyor.

Bazı durumlarda ise DNA’da oluşan kırıklar yeni hücrelere aktarılıyor ve DNA’da mutasyonlar meydana geliyor. Bu hasarlı ve diğer hücrelerin kontrolünden çıkmış hücreler de kanser oluşumuna yol açıyor.

Hücreleri daha hızlı bölünen çocuklar radyasyonun kanser yapıcı etkilerine daha duyarlıdırlar.

 

Radyasyon yiyeceklere nasıl bulaşır?

1950 ve 1960′lı yıllarda Nevada’da yapılan atom bombası testleri sırasında atmosfere I-131 radyoaktif maddesi karışmış ve çayırda otlayan hayvanların sütüne de geçmiştir. Bu ineklerin sütünü içen çocuklarda trioit kanserleri ortaya çıkmıştır.

Radyasyon göl ve akarsu balıklarına da geçebilir ancak tehlike, hacim çok daha büyük olduğu için okyanus balıklar için daha düşüktür.

 

Zarar görmemek için ne yapılmalı?

Bu tür tehlikenin önceden tahmin edildiği durumlarda insanlar radyasyon kaynağından hızla uzaklaştırılmalıdır. Japonya’da da 170 binden fazla insan nükleer santralin 12 mil uzağına taşınmıştır.

Radyasyonun yayılmış olduğu durumlarda ise insanların dışarı çıkmaması gerekir. Japonya’da santrale 20 mil mesafede bulunanların evlerinden dışarı çıkmamaları ve havalandırma sistemlerini kapatmaları istenmiştir. Solunum yoluyla bulaşmaya karşı maskelerden faydalanılır.

 

Nasıl tedavi edilir?

Potasyum iyodür verilerek radyoaktif iyodun tiroit bezi tarafından alınması önlenebilir. Bu madde vücudun diğer organlarını korumaz ve kanser meydana geldikten sonra da bir faydası yoktur. Potasyum iyodür tükürük bezinde iltihap, mide-bağırsak bozuklukları, alerjik reaksiyonlar ve deri döküntülerine yol açabilir. Bu madde, guatr, hipertroidi ve hashimatı hastalığı olanlar için zararlıdır. Vücuttaki radyoaktif maddeleri uzaklaştırmak için doktor gözetimi altında Prusya mavisi de kullanılabilir. ( Kaynak: www.uzmanportal.com)

 

 


 

 

GENOM PROJESİ ( Gen Haritası )
--------------------------------------------------------------------------------

Bilim dünyası, yaşamı alt üst edecek yeni bir gelişmeye daha imza atarak insan DNA'sının şifresini çözmeyi başardı. Çıkarılan "gen haritası" sayesinde kalp ve kanser hastalığı tarihe karışacak ve insan yaşamının kalitesi artarak uzayacak. Bilim tarihinde yeni bir dönüm noktası olan gelişme, bilim adamlarının on yıla yakın süredir üzerinde çalıştıkları insan genlerinin biokimyasal şifresinin çözülmesiyle elde edildi.


ABD Başkanı Bill Clinton ve İngiltere Başbakanı Tony Blair yaptıkları ortak açıklama ile insanın genetik haritasının çözülmesi için yürütülen ''Human Genome Projesi''nin ilk aşaması tamamlandığını bildirdiler. Genlerin deşifre edilmesiyle Alzheimer'den kansere değin bugüne kadar başedilemeyen birçok hastalığa çare bulunacak. Yaşam kalitesi artacak, insan ömrü uzayacak.


ABD Başkanı Bill Clinton, uluslararası çalışmalar sonucu insanların genlerinin haritasının ortaya çıkarılmasını, tarihin en büyük buluşlarından biri olarak nitelendirerek "Tanrı'nın yaşamı yarattığı dili bugün öğreniyoruz" dedi.


Clinton, konuşmasında, genlerin haritasının çıkarılmasının, büyük İtalyan matematikçi, astronom ve fizikçi Galileo Galilei'nin buluşlarıyla eşit öneme sahip olduğunu belirterek, bu buluşla kanser, şeker, Parkinson ve Alzheimer hastalığının tedavisinde yeni bir devir açılacağını anlattı. İnsan genlerinin haritasının çıkarılmasının, antibiyotiklerin bulunuşundan daha büyük bir başarı olduğunu anlatan "Bu, 21'inci yüzyılın ilk dev teknolojik zaferi" diye konuştu.


Gen haritasının ortaya çıkarılması özellikle Amerikan, İngiliz, Alman ve Japon bilim kuruluşlarının uzun yıllar süren çalışmaları sonucunda sağlandı. Fransız ve Çinli bilim adamları da bu çalışmaya katkıda bulundu.


Herşey 1953 yılında iki bilim adamının canlı hücresinde bir çeşit genetik şifre olan DNA'yı bulmasıyla başladı. İngiliz bilim adamları Francis Crick ve Amerikalı meslektaşı James Watson, DNA'yı bulduklarında ''yaşamın sırrını keşfettikleri'' söylüyorlardı. Herkes onlara şüpheyle bakıyordu ama yüzde yüz haklıydılar. Hücre çekirdeğinde yer alan DNA, bir insanın göz renginden ten rengine, vücut yapısından boyuna kadar çeşitli fiziksel özelliklerini belirlemenin yanı sıra, sağlığı ve yaşam süresi konusunda da önemli rol oynuyordu. 

Human Genome Projesi nedir 

18 ülkenin destek verdiği proje, 1990 yılının ekim ayında başladı. Projenin amacı insanın gen haritasının, yani genetik şifresinin çözülmesi. 

Gen haritası nedir 

Her insanda trilyonlarca hücre var. Hücre çekirdeğinde ise insanın fiziksel ve sağlık durumunu belirleyen kromozomlar, kromozomlarda da DNA'lar var. Buna bilimde ‘‘genetik şifre’’ deniyor. 

DNA ne işe yarıyor 

Kendi ekseninde dönen ve iplerle bağlanan bir asma merdiveni andıran DNA sarmalında anne ve babadan alınan 23'er kromozom bulunuyor. Kromozomların taşıdığı yaklaşık 100 bin gen, DNA sarmalının üzerinde yer alıyor. Genler DNA'nın küçük bir bölümünü oluşturuyor. 

Genler ne işe yarıyor 

Genler insanın saç renginden, boyuna, ayak numarasından yakalanacağı hastalıklara kadar kişinin hayatını belirleyen kimyasal madde olan proteinlerin salgılanmasını sağlıyor. 

Gen haritasının ne kadarı tamamlandı 

DNA'nın şimdiye kadar yüzde 99'u deşifre edildi. Ancak şimdiye kadar bunun sadece yüzde 21.1'inin ne işe yaradığı çözümlendi. Yüzde 65.7'si ise ham halde. 

Bu keşif nasıl işimize yarayacak 

Hastalıkların teşhis ve tedavisi kolaylaşacak. Şeker, kalp, kanser gibi her yıl milyonlarca insanın ölümüne neden olan hastalıklar çok önceden teşhis edilip önlenebilecek. 

Gen terapisi nedir 

Hastalığa neden olan değişime uğramış gen onarılarak hastalık önlenmeye çalışılıyor. Hatalı genin yerine sağlıklısı enjekte ediliyor. Human Genome Projesi sayesinde araştırmacılar, şimdiye kadar Alzheimer, ırsi bağırsak ve meme kanseri gibi birçok hastalık konusunda önemli genetik bilgi sahibi oldular. 

Hayvanların genetik haritaları niye çıkarılıyor 

Fare ve meyve sineklerinin genetik işleyişiyle insanınki arasında büyük benzerlikler bulunuyor. Onların genetik yapısının deşifre edilmesi, insanın anlaşılmasını kolaylaştıracak. 

Sağlık dışında gen haritası ne işe yarayacak 

Gen haritası, biyoarkeoloji, antropoloji, evrim süreci ve tarihi göçlerin anlaşılmasını kolaylaştıracak. Bu sayede insanların ne zaman, nereden göç ettiğini, kimlerle akraba olduğumuzu öğrenebileceğiz. 
Genetik sözlük

Genetik şifre: Hücre çekirdeğindeki kimyasal dille yazılmış formül. Dioksiribo Nükleik Asit (DNA) denen bu şifre fosfat ve şekerden oluşuyor. Tek yumurta ikizleri dışında iki kişinin aynı genetik şifreye sahip olma olasılığı 2 milyonda birdir.

Gen: Yunanca doğum ya da başlangıç anlamındaki ‘genos’tan geliyor. Yaşamı belirleyen genler, DNA sarmalında yer alıyor. Ancak genler DNA'nın % 2 ile % 4'ünü oluşturuyor. Geri kalanına ise ‘boş’ DNA deniyor. 30.000 gen mevcuttur. 
Sanılanın aksine 100.000 in üzerinde gen bulunmaması proteinlerin kendi sistemlerine sahip olabileceği fikrini öne atmıştır ve DNA nın mucizevi bir molekül olma özeliğinin paylaşılmasına neden olmuştur.

Kromozom: İnsanlarda genleri taşıyan 23 çift kromozom bulunuyor. Döllenme sırasında çocuk anneden 23 kromozom, babadan 23 kromozom alıyor. Döllenme XX olarak gerçekleştiğinde bebeğin cinsiyeti kız, XY olduğunda ise erkek oluyor. Kromozomlar birbirine eklense 160 milyar kilometrelik şerit oluşur.

DNA sıralaması: DNA mikroskop altında dört renkte görünür. Bunlar A, T, C ve G harfleriyle adlandırılır. Tüm canlılar bu harflerin yan yana dizilmesinden oluşur. Bu dizinlerin 3 milyar farklı kombinasyonu vardır.

Gen terapisi: İnsana gen nakledilmesi ya da hatalı genin onarılarak hastalığın tedavi edilmesine gen terapisi deniyor.

DNA alfabesi A, C, G ve T harflerinden oluşuyor. Harflerin dizilişi tıpkı yan yana gelen harflerin bir kelimeyi oluşturması gibi gen kodlarını meydana getiriyor. Her üç harften oluşan kod bir
amino asiti temsil ediyor 

 

İnsandaki proteinleri 20 farklı amino asit blokunun kombinasyonu üretiyor. Farklı kombinasyonlar ise proteinleri, keratin ya da hemoglobin gibi farklı formlara sokuyor. Bilindiği üzere keratin saçın, hemoglobin ise kanın ana proteinini teşkil ediyor. 

İnsanlar arasındaki farklılıkları oluşturan DNA'ların
oranı binde 2. Yani bu orandaki genler de aynı olsa, bütün insanlar birbirine tek yumurta ikizleri gibi birebir benzeyecek.

Bir kişi gününün her saniyesini gen haritasının bir harfini ezberlemekle geçirecek olsa, haritanın tümünü ezberlemek için yüz yıl gerekli olur.

İnsanın gen yapısı şempanzeninkine yüzde 98 oranında uyuyor.

İnsanın her bir hücresinde 0.0001 santimlik bir yapının içinde yaklaşık iki metre uzunluğunda DNA sıkıştırılmış vaziyette ve hepsi bir toplu iğnenin başına sığacak büyüklükte.

Her hücredeki DNA kodu içinde tam 3 milyar gen harfi var. Vücutta ise 100 trilyon hücre bulunuyor.

Vücuttaki DNA'lar art arda getirildiğinde Güneş'le Dünya arasındaki mesafenin 600 katına ulaşılıyor. (Yaklaşık 160 milyar kilometre.)


 

 

Tanrı parçacığı bulundu

Dünyanın başlangıcıyla ilgili sırrı çözeceği düşünülen 'Tanrı parçacığı'nın varlığının kanıtlandığı öne sürüldü.

İsviçre’deki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nde (CERN) Tanrı parçacığı olarak bilinen 'Higgs bozonu' adlı atom bileşeninin varlığına ilişkin önemli veriler bulundu.

Tanrı parçacığı bulundu

 

bu makaleyi oylayın
 


İsviçre’deki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde (CERN) , kütleyi maddeye dönüştürdüğü düşünülen ve Tanrı parçacığı olarak bilinen ‘Higgs bozonu’ adlı atom bileşeninin varlığına ilişkin önemli veriler bulundu. Bugüne kadar 10 milyon dolar harcanan deneyde kurşun iyonlarıyla yapılan çarpışma deneyinde, ‘Higgs bozonu’na oldukça yakın 60 adet parçacık keşfedildi. Keşif, merkezdeki “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı”nda, protonların dünyanın oluşumunda ortaya çıkan sıcaklık derecesine kadar ısıtılması ve birbirlerine ışık hızında çarpıştırılmasıyla gerçekleştirildi.

Bilim insanları 60 “Tanrı parçacığı” adayını elde etmek için 180 trilyon protonu çarpıştırdı. Uzmanlar böyle bir parçacığın var olduğu bilgisinden emin olduklarını ama elde edilen aday parçacıkların daha da geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Deneyin sonuçları Fransa’nın Grenoble kentindeki konferansa sunuldu.

Büyük Hadron Çarpıştırıcısı, Cenevre yakınlarında, yerin 100 metre altında inşa edilmişti. İlk kez 2008’de ateşlenen çarpıştırıcı ile dünyanın başlangıcına sebep olan büyük patlamanın sırrı araştırılıyor. ( Kaynak: Ntvmsnbc )

Ayrıntılı bilgi için bağlantıyı tıklayınız: